18 Nisan 1999 Yerel Seçimleri: Uluslararası Komplosunun Gölgesinde!
1999 yılında yapılan yerel seçimlerin önemli bir yönü de, bu seçimi genel seçimle birleştirterek 18 Nisan 1999 tarihinde yapılması olmuştur. 1998 yılında ANASOL-D olarak iş başına gelen Mesut Yılmaz önderliğindeki hükümeti, dışarıdan destekleyen CHP’nin o dönemdeki Genel Başkanı Deniz Baykal arasında varılan mutabakatla, Aralık 2000 yılında yapılması gereken genel seçim, yerel seçimle birleştirerek 18 Nisan 1999’da yapılmasına karar verdi. Seçim kararlarının alınmasından sonra patlak veren Türkbank Skandalı’yla, ANASOL-D hükümeti düşmüş ve yerine 18 Nisan’a kadar Bülent Ecevit’in DSP’si göreve getirilmişti. Seçim sonrasında DSP, MHP ve ANAP ortak koalisyon hükümeti kuruldu. 1999 yılının en büyük politik olaylarından biri de Bülent Ecevit başkanlığındaki hükümet döneminde Abdullah Öcalan’ın Şubat 1999’da Kenya’dan Türkiye’ye getirilmesi oldu. Proleter hareket bu komploya ilişkin yaptığı değerlendirmede şunların altını çizmiştir: “Faşist TC’nin ‘cumhuriyet tarihinin en büyük zaferi’ olarak değerlendirdiği bu ‘zafer’, nasıl kazanılmıştır? Fazla bir zaman geçmeden açığa çıkan bir durumdur. ABD emperyalizmi İsrail ile birlikte Kenya devletini ve Yunanistan’daki bazı çevreleri satın alarak yaptığı bir saldırıyla PKK Genel Başkanı A. Öcalan’ı tutsak etmiş ve TC’ye teslim etmiştir. (…) Hiçbir emperyalistin dünya haklarının ve özellikle Kürt ulusunun dostu olmadığı, aksine tarihte olduğu gibi bugün de en büyük düşman oldukları bir kez daha görülmektedir.” (Mart 1999, ÖG sayı: 139, s. 3)
Operasyona sınıfsal pencereden bakılarak yapılan bu değerlendirme, bugün açısından da önemli bir yerde durmaktadır. Abdullah Öcalan’ın kaçırılıp Türkiye’ye getirmesinden sonra Nisan’da yapılacak olan seçimde Ecevit’in kazanmasına kesin gözüyle bakıldı.
Proleter hareket, yerel seçimlerle yaptığı değerlendirmede şunların altını çizmiştir: “Kuşkusuz ki sınıflı toplumlarda hakim ideoloji ve siyasetin damgasını taşıyan üstten alta doğru oluşturulan kurum ve kuruluşlarla sistemin devamı sağlanmaya çalışılır. Bu kurum ve kuruluşlar, egemen sınıfın ekonomik, siyasal, askeri varlığının devamına, sürekliliğine hizmet eder. Bu anlamda yerel, yerel yönetimler (belediyeler) de egemen sınıfın halk kitlelerini yönetmenin bir aracı ve kendi devlet mekanizmasının birer parçalarıdır.” (Mart 1999, ÖG, sayı: 139, s. 21)
Devamında şunların altı çizilmiş: “Egemen sınıfların siyasi temsilcileri partiler, gerek merkezi yönetimlerde, gerekse yerel yönetimlerde iflasın eşiğine gelmiş ve yönetememe krizi yaşamaktadır. Hiçbir siyasal, ekonomik ve demokratik soruna açılım sunamamaktadır ve halkın nezdinde teşhir olmuşlardır. Halka hizmet yerine sefalet getirmişlerdir. Emperyalizme bağımlı ülkede krizin, her geçen gün, emperyalizmin krizine bağlı olarak derinleşmesi kaçınılmazdır.” (Mart 1999, ÖG sayı: 139, s. 21)
Proleter hareket seçim vesilesiyle Demokratik Halk İktidarı döneminde yerinden yönetim sorununa nasıl baktığını da şöyle açıklamış: “Demokratik Halk İktidarı ve sosyalist toplumda ise, yerel yönetimler tamamen özerktir. Bugünkü yönetimin tersine merkezi iradenin yönetiminde değildir. DHİ ve sosyalist iktidarlarda yerel yönetimler halkın yönetime katıldığı, denetlediği, kolektif çalışmaların olduğu yönetimlerdir. Halk yöneticisini nasıl ki, özgür bağımsız iradesiyle seçiyorsa yeni özgür bağımsız iradesiyle yönetimden alabilir. Halk seçme, görevden alma yetkisine sahiptir. (…) Demokratik Halk İktidarı ve Halk Demokrasisi ancak en alttan (sokak, mahalle) en üste, merkezi iktidarın en tepesine kadar tüm yönetim süreçlerine, yönetim organlarına, halkın direk katılımı, söz-yetki-karar sahibi olmasıyla tesis edilebilir.” (Mart 1999, ÖG sayı: 139, s. 21)
Proleter hareket yerel seçim vesilesiyle nasıl bir yerel yönetim tasavvur ettiğini de belli başlıklarla şöyle özetlemiştir: “Demokratik-Halkçı belediyelere ilişkin anlayışımızı Demokratik Halkçı Yerel Yönetimler olarak da formüle edebilir ve yukarıda perspektif doğrultusunda somut plan ve hedeflere dönüştürebiliriz.” (Mart 1999, ÖG sayı: 139, s. 21)
Ardından belirlenecek adaylarda aranacak kıstaslar da şöyle vurgulanmıştır: “Demokratik Halkçı Belediyecilik anlayışını uygulamak için adaylarımızın anti-faşist, anti-emperyalist unsurlar olması, tutarlı demokrat kişiliği asgari ölçü olmalıdır.” (age)
Halkın temel sorunları olarak çözülmesi gereken sorunlar da başlıklar olarak şöyle belirlenmiş:
“A) Trafik-ulaşım sorunu
- B) Konut sorunu
- C) Temiz ve yeşil çevre, sağlıklı kentleşme
- D) Alt yapısız tek sokak kalmamalı
- E) Herkese eğitim, herkese sağlık
- F) Kültür zenginliğinin ve sanatın gelişimi için olanak
- G) Spor faaliyetlerinin özendirilmesi
- H) Üretimin artırılması ve tüketicinin korunması
- I) Her semt kreş ve çocuk yuvaları
İ) Gençlik ve kadın komisyonlarının oluşturulması.” (Mart 1999, ÖG sayı: 139, s. 21)
Yerel yönetim anlayışının bir parçası olan muhtarlık seçimleri için de şu perspektif sunulmuş: “Aynı perspektifin daha daraltılmış hedef ve taleplerle muhtarlık seçimlerini ele almalı ve Demokratik Halkçı yerel yönetimler anlayışının bir parçası haline getirmelidir.”
Katılım kararı alınan yerel seçim çalışmalarının nasıl bir perspektifle ele alınacağı ise şöyle belirlenmiş: “Yerel seçimler süresince yaratıcı, sağlıklı, üretken çalışma tarzı işlenmelidir. Çalışmaları insanlarla birebir ve doğrudan kuracak/kurulacak ilişkiler üzerinden sürdürülmelidir. İnsanlarla karşılıklı konuşma, tartışma ortamları doğrudan kurulacak ilişkiyle yaratılmalı. Halkın direk seçimlere katılımı, tartışma, birlikte çözümler üretme, doğru yolu göstermek için tercih edilmeli. (…) Yerel seçimler sürecini ve yerel yönetimleri; DHD mücadelesinin geliştirilmesi, için; halkın bilinçlendirilmesi, örgütlenmesi ve savaştırılması için; mevcut faşist gerici yerel yönetimlerin anlayışını teşhir için; Demokratik, Halkçı Yerel yönetim perspektifiyle harekete geçelim.” (Mart 1999, ÖG sayı: 139, s. 21)
18 Nisan 1999 yerel seçim sonuçlarından MHP 21 ilde, Fazilet Partisi 16 ilde, ANAP 13 ilde, CHP 11 ilde, DSP 9 ilde, HADEP 7 ilde, DYP 3 ilde seçimleri kazanmış. Bu seçim sonuçlarının en çarpıcı olanlarından biri de HADEP’in Mersin’de kazandığı belediye seçiminin hileyle DSP’ye verilmesi olmuştur.
28 Mart 2004 Yerel Seçimleri: Demokratik Güç Birliği ve Halkın Çıkarını Savunmak!
KP’ler ne olursa olsun kendilerini gelişmelerden soyutlayamazlar. Sınıf mücadelesi uzun soluklu bir maraton gibidir. Sınıfın öncüsü, kitlelerle her zaman iletişim içinde olmalıdır. Bu aynı zamanda kitlelerin örgütlenmesinin ilk basamağını oluşturur. Asolan iktidarı almaktır. O aşamaya gelmeden önceki faaliyetlerimizin tümü bir güç toplamaya ve halk savaşına hizmet eder. Düzen içinde bazı reformlar için mücadele, sendika ve diğer demokratik kitle örgütlerinde çalışma, örgütlenme, seçimlere katılıp katılmama, kitle hareketlerine katılma bunların toplamı mutlaka sınıf mücadelesine hizmet eden, ona katkı sunan bir nitelikte olmalıdır. Sadece reform için mücadele KP’nin işi olamaz. Keza sadece seçimlere katılıp katılmama sınıf mücadelesi açısından belirleyici değildir.
Bu anlattıklarımızın bir parçasını oluşturan yerel seçimler de böyledir. Yerel seçimlere de katılıp kalmama, tamamen o sürecin konjonktürel gelişimiyle ilintilidir. Yerel seçimlere katılıp katılmama tıpkı genel seçimlerde olduğu gibi bir ilke meselesi değildir. KP, her gelişmede olduğu gibi, yerel seçimlere de bu çerçevede bakar ve katılıp katılmamayı o günün şartlarını değerlendirerek karar verir.
Mart 2004 yerel seçimlerini de bu bakış açısıyla ele almış ve tavır buna göre belirlenmiştir. Ülkenin o günkü politik atmosferinde en öne çıkan gelişme, AKP’nin 2002 seçimlerini tek başına kazanması olmuştur. AKP’nin, 2002 yılında erken genel seçimi kazanmasıyla birlikte, estirdiği sahte ”demokrasi” oyunu birçok kesimi etkilemiş, bir ”iyimserlik” havası oluşmasına neden olmuştur.
O günkü politik atmosfer içinde AKP’ye karşı, başını Murat Karayalçın’ın çektiği SHP etrafında oluşturulan “Demokratik Güç Birliği” ile içinde Kürtlerin de olduğu blok, yerel DGB üzerinden yerel seçimlere katılmıştır.
Mart 2004 yerel seçimlerine ilişkin, Yeni Demokrasi Yolunda İşçi Köylü Gazetesi, Şubat 2004, sayı 4’te şu değerlendirme yapılmış:
“Sahtesinden, milliyetçisine, farklı renklerini temsil eden asıllılarına kadar reformist ağırlıklı bir koalisyonun, yerel seçimler vesilesiyle ilan ettikleri merkezi ittifak antlaşması, kendilerinin-niteleyişine uygun olarak ‘tarihi’ mi değerlendirilmelidir? … Yine buradan yola çıkarak, bu gelişmenin, hem önümüzdeki yerel seçimlerde izleyeceğimiz politikayı hem de devamındaki süreç açısından, gerek ciddi bir bölümü halk saflarında olan bu güçlerle olan ilişkilerimizi gerekse de bir bütün olarak sınıf mücadelesini ne oranda etkileyebileceğini değerlendirmek zorundayız. Bu değerlendirmemizin en önemli yanlarından birini de bu ‘ittifakın’ sadece yerel seçimlerle sınırlı tutulmak istenmemesi ve onun da ötesinde uzun vadeli bir ‘ittifak’ olarak görülmesi olmuştur. Zira bu ittifak sahipleri, ortak açıklamalarında oluşturdukları güçbirliğinin yerel seçimlerle sınırlı olmadığını, merkezi iktidarı hedeflediğini söylemektedirler.”
Bu ittifakın oluşumunda yer alan güçler kimlerdir, bunu da doğrudan değerlendirme tavrımızdan aktaralım: “SHP, sosyal demokrat oy pazarında CHP ile süren davasının peşinde, birilerini, özellikle oy potansiyeli olan DEHAP’ı tavlamakla meşguldü. Başka türlü düzlüğe çıkma şansı yoktu ve olamazdı. Yanına diğer kesimden ekleyebileceği kadar ekledikleri kar kalacaktı. Usulen CHP, DSP diğerleri ve YTP ile ilk baştaki pazarlıklar sonuç vermeyince bu yola sapmıştı. (….) EMEP’e gelince onlar bütün süreçlerin en tecelli oportünisti olma unvanını yine kimseye bırakmadılar. Daha 15 Ocak tarihli GYK imzalı, çatı partisi konulu, SHP’yi hedefleyen basın açıklamalarının mürekkebi kurumadan SHP’nin koltuğunun altında ‘iktidar’ yürüyüşü başlattılar. (….) SHP’nin dostu ÖDP ve onunla beraber bu ittifakı ‘tarihi’ olarak nitelemesi ‘en anlamlı’ olan SDP için ise böylesi birlikteliklerden başka bir ‘varlık’ koşulu zaten yoktu.”
Kürtler cephesinden bu ittifak verilen önem ise şöyle dile getirilmiştir: “28 Mart seçimleri, Türkiye için mutlaka yeni bir başlangıç olmalıdır. Yeni bir umut ve alternatif ortaya çıkartmalıdır. Aksi halde Türkiye her geçen yılda on yıl kaybetmiş olacaktır. Bu nedenle demokrasi güçlerine tarihi bir sorunluluk düşüyor. Demokratik bir programla geniş bir ittifak gerçekleşmezse, demokratik ve sol güçler Türkü ve Kürdüyle Türkiye halkına karşı en büyük suçu işlemiş olur.” (Cemil Bayık, Röportaj, Özgür Gündem, 25.10.2004)
Mart 2004 yerel seçimlerine ilişkin tavır ise şöyle açıklanmış: “Bütün bunlar, bizim daha önce açıklamış olduğumuz seçim taktiğimizde değişiklik yapmamızı gerektirecek taktikler değildir. Merkezi bir oluşumun ardından, ülke çapında daha fazla sayıda karşımıza çıkacak DGB adaylarına karşı tavrımız, öncelikle, SHP listesinden gösterilip gösterilmemeleri ile bir ayrışım gösterecektir. Hatırlanacağı gibi dün partilerinin hiçbir adayına kişisel özelliklerine bakılmaksızın oy verilmeyeceğini prensip olarak ilk elden vurgulamıştık. Örgütlü olduğumuz bir alanda, DGB adayı olup da SHP dışında bir partinin listesinden gösterilen ve bizim kıstaslarımıza uygun bir aday söz konusu ise o durumda, ilk açıklamamızda belirtilen destek verebileceğimizi bir kez daha tekrarlamak istiyoruz. Reformist partilerin kimi beldelerdeki, kriterlerimize uygun adaylarını, genel merkezlerinin SHP ile kurdukları ittifaka kurban etme tavrına girmeyeceğiz.”
Peki, Mart 2004 yerel seçimleri nasıl sonuçlandı? Yerel seçim sonuçları şöyle değerlendirilmiş: “…Sandığa gitmemeyi rakamlarla ifade etmek gerekirse; Türkiye halkının büyük bir çoğunluğu kayıtlı seçmenin yaklaşık 10 milyonu kendisine sunulan bu ‘demokrasi’ oyununa çeşitli nedenlerle katılmamayı tercih etti. Seçime katılım il genel meclisinde yüzde 76.14 olarak gerçekleşirken, belediye başkanlığında yüzde 70’lerde kaldı. 28 Mart’ta 10 milyon 394 bin 929 bin seçmen sandığa gitmedi. Bir milyonun üzerinde oy ise geçersiz sayıldı.”
Demokratik Güç Birliği’nin yerel seçim sonuçları ise şöyle değerlendirilmiş:
”28 Mart yerel seçimleri sonucunda en çok tartışılan ve burjuva feodal sınıfların temsilcilerinin bayram ettiği noktalardan biri de Demokratik Güç Birliği’nin aldığı seçim sonucuydu. Özellikle Demokratik Güç Birliği’nin en önemli birleşeni DEHAP’ın T. Kürdistanı’nda aldığı oy ve kaybettiği belediyeler, bu kesimlerin adeta bayram yapmalarına vesile oldu. (….) T. Kürdistanı’nda önemli sayılabilecek belediyelerin AKP’ye kaptırılması (…) zafer naralarıyla değerlendirmeler yapmalarını da beraberinde getirdi. (….) Hiç kuşkusuz ki, Demokratik Güç Birliği’nin 3 Kasım seçimlerine nazaran daha az oy almasının nedenleri bulunmaktadır. Ancak bunu bir bütün olarak AKP’nin başarısına ya da rüzgarına bağlamak yanlış olacaktır.” (Partizan, sayı: 53, s. 30)
29 Mart 2009 Yerel Seçimleri: AKP-Cemaat İşbirliği!
2009 belediye seçimlerinde ülke gündemini işgal eden en önemli politik olaylarından biri Erdoğan’ın Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Perez’e karşı “van-munit” ile yaptığı “çıkış”tı. Erdoğan bu çıkışla ”Filistin’e sahip çıkma” adına, bu olayı iç politikaya çekerek kullanmıştır. Proleter hareket bu gelişmeyi değerlendirdiği yazısında şunlara vurgu yapmıştır: ”Emperyalistlerin özellikle Ortadoğu politikalarında yeni görevler biçtiği TC’nin Başbakanı R.T. Erdoğan, Davos’ta Şimon Perez’e yönelik bildiğimiz üslubuyla ‘Siz katletmeyi iyi bilirsiniz’, ‘Sesinizin yüksek çıkması suçluluk psikolojisindendir’ vb. söylemleriyle ‘kahraman’ muamelesi görmüştür.” (Şubat-Mart 2009, sayı: 35) Erdoğan bu çıkışıyla adeta ”Ortadoğu’da İslam aleminin tek lideri” olduğunu dile getirmiş ve iç politikaya da taşıyarak, egemenliği için bir kaldıraç olarak kullanmıştır.
Ülke içindeki bir diğer önemli gelişme de Ergenekon davası olmuştur. AKP, bu olayı, devlet içindeki ”kontrgerillaya karşı” bir operasyonmuş gibi yansıtmış ve devlet içindeki köşe taşlarını ele geçirmeyle bütünleştirerek bugünlere gelinmiştir. Proleter hareket, Ergenekon operasyonuyla ilgili yaptığı değerlendirmede ”Ergenekon ile ilgili kafa karışıklığı, çarpıtma ve spekülasyonlar olanca hızıyla sürmektedir. Sorun, hatırı sayılı oranda, buna demokrat, yurtsever, ilerici kesimlerin ‘boş’ beklentiler ya da taktik girişimler ile çanak tutmasından beslenmektedir.” (Şubat-Mart 2009, sayı: 35) Bu tespit, Ergenekon davasının sonradan neye büründüğünün görülmesi bakımından önemli bir yerde durmaktadır.
2009 yerel seçimlerinde hatırlanması gereken bir diğer politik mesele de AKP’nin ikinci defa tek başına genel seçimleri kazanarak toplumun önemli bir bölümünü arkasına alması olmuştur.
Proleter hareket, dönemin ülke içindeki bu politik atmosferini şöyle değerlendirmiştir: ”Egemen sınıf klikleri arasında süren iç iktidar mücadelesi, derinleşen ekonomik kriz, yaklaşan yerel seçimlerle birlikte giderek daha da kızışmaya başladı. Yerel seçimler süreci, geniş halk yığınlarının siyasete karşı ilgisinin daha da arttığı bir dönemlerdir. Dolaysıyla gerçeklerin görülmesi bakımından bu çatışmalı dönemlerin yaratacağı bazı olumlu etkileri görmemiz gerekir. Elbette ki, egemen sınıf sözcüleri böylesi dönemlerde ”özgürlük”, ”sosyal devlet” söylemleriyle kitlelerin bilinçlerini karartma, yaşatmış oldukları sefalet tablosundan yaralanma, yeni hırsızlık ve yolsuzluklar için kitleleri aldatma yarışına girerler.” (Şubat-Mart 2009, sayı: 35)
Proleter hareket, bu seçim dönemi için belirlediği kampanyasını belli başlıklar altında şöyle özetlemiştir: ”1 Mayıs’a giden yolda önemli birimler yaratmak için koşullar olgunlaşmaktadır. Emekçi sınıfların bendini aşmak ve belli mücadele mevzilerini kazanmak için patlama yapmaya ihtiyacı vardır. (….) Süreç önemli günlerle dolu. Mart ayından geçilerek akacaktır. Bu konuda en kritik durağın Newroz olduğu unutulmamalıdır. Seçim kampanyamız bu eksenden koparılmadan yürütülmek durumundadır.” (Şubat-Mart 2009, sayı: 35)
2009 yerel seçimlerinde AKP’nin en önemli hedeflerinden biri de Dersim’i kazanma üzerine yaptıkları hesaplardı. Proleter hareket AKP’nin Dersim’e ilişkin yaptığı bu hesabın nasıl olduğunu şöyle değerlendirmiştir: ”Dersim’in Alevi inanışını da hesaba katarak AKP hükümetinin Türk-İslam sentezi doğrultusunda ‘Alevi açılımı’ adı altında ‘Hızır Paşa’ saflarında Alevileri mevcut düzene kendi saflarında yedeklenme gayretinde olduklarını görmekteyiz. Diğer tarafından Kemalist kliği temsil eden ve CHP’de ete kemiğe bürünen geleneksel ırkçı, faşist politikaların teşhir ederek kitlelerde yaratılmak istenen bilgi kirliliğine izin vermemeliyiz.
Bizler Dersim’in devrimci ve ulusal mücadelenin önemli bir mevziisi olmasından hareketle hakim sınıfların Dersim’de AKP ve CHP gericiliğini devreye sokarak devrimci güçleri ve ulusal hareketi kitlelerden kopararak tasfiye etme çabalarına geçit vermemeliyiz.” Ardından şunlara vurgu yapılmış: ”Doğru bir program etrafında devrimci demokrat yurtsever güçlerin benim adayım senin adayın tartışmasına girmeden halkın siz yetki karar alma sürecine etkin katılımını merkeze alan bir yaklaşımla süreci örgütlemeliyiz.” (16 Şubat 199, s. 34)
Bu değerlendirme ışığında son olarak; ”Bizler bu kritik sürecin ve koşulların özgüllüklerini göz önünde bulundurarak Dersim’de devrimci, demokrat ve yurtseverle dayanışmayı bir sorumluluk olarak değerlendiriyoruz. Ve bu nedenle Dersim’de DTP ile birlikteyiz” denilmiş. (Şubat-Mart 1999, sayı: 35)
* Fotoğraf, 29 Mart 2009 Yerel Seçimleri öncesine aittir. Dersim’de seçim çalışmaları kapsamında DTP heyetini karşılayan Partizan okurları içerisinde 6 Mayıs 2016’da Dersim-Geyiksuyu’nde şehit düşen TİKKO savaşçısı Haydar Arğal (Sinan) da bulunuyor.
YAZININ BİRİNCİ BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYINIZ
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
30 Mart 2014 Yerel Seçimleri: Gezi’nin Ardından!
“Kentimizi ve kendimizi de biz yöneteceğiz, yerelden yönetim”