Çok uluslu, çok dilli ve kültürlü aynı zamanda çok sayıda farklı inanca ev sahipliği yapan, son derece kozmopolit bir toplumsal formasyonun içinde yaşıyoruz. Bu toplumsal yapı, birbiriyle iç içe geçen çok sayıda çelişkiyi de barındırmaktadır. Coğrafyamızın ekonomik ve sosyal açıdan eşitsiz gelişimi, T. Kürdistanı’nda TC tarafından gerçekleştirilen askeri işgal ve ilhak gerçekliği ile birlikte ele alındığında durum son derece karmaşık bir hal alıyor. Türk hâkim sınıflarının, emperyalistlere siyasi ve ekonomik anlamda göbekten bağımlılığı, devlet aygıtının faşist karakteri, zor ve şiddet üzerine inşa edilen gerçekliği; hâkim sınıflar ile emekçiler arasındaki çelişki, devletin resmi dini ile onun dışında kalan inançlar arasındaki çelişki; Türk Ulusu üzerinden şekillenen ırkçı devlet yapısı ile Kürt Ulusu arasındaki çelişki ve çatışma, devlete hakim olan erkek egemen zihniyet ile emekçi kadınlar arasındaki çelişki… ve bunlara eklenebilecek, ezilenler ile ezenler arasındaki çatışmanın izdüşümü olarak karşılık bulan çok sayıda çelişkiyi de saymak mümkün. Kuşkusuz tüm bunlar coğrafyamızda, sınıf mücadelesinin dinamiklerine, bunların koordinatlarına dair birer veri sunmaktadır. Türk hâkim sınıflarının adeta bir gökkuşağını andıran bu yapıyı, TC’nin kuruluşundan itibaren büyük bir toplumsal mühendislik projesi ile adım adım giderek tekleştirdiğini, kendi ulusu ve inancı, kimliği dışındaki diğer her şeye yönelik azgın bir şiddet, imha, inkâr ve asimilasyon politikası uyguladığını biliyoruz. Ne var ki toplumsal yapıdaki zenginlik önemli oranda varlığını sürdürüyor.
Taktik Politika Nasıl Belirlenir?
Bir proleter hareket bu tabloyu nasıl okumalı, buradan ne tür sonuçlar çıkarmalıdır? Her şeyden önce söz konusu toplumsal formasyon içinde, mücadelenin yol ve yöntemleri bağlamında stratejik bir hatta zemin sunacak temel çelişkileri, bunların içinde de baş çelişkiyi tespit etmek gerekecektir. Böylece bahsi edilen toplumsal yapının değişimi ve radikal anlamda dönüşümü için bir mücadele, devrim programı ortaya çıkacaktır. Buradaki tespitler toplumsal yapı değişmediği sürece varlığını sürdürecek stratejik tespitlere denk düşecektir.
Bir devrimin strateji ve programı aynı zamanda mücadelenin de yol haritası böyle belirlenecektir. “Somut koşulların somut tahlili” ilkesinden hareketle her ülkenin gerçekliği o ülkenin komünistleri, devrimcileri tarafından analiz edilir; temel ve baş çelişki tespiti yapılır ve buradan hareketle devrimin strateji ve taktikleri ortaya çıkar. Bir kere strateji belirlendikten sonra sıra bunun andaki yansıması olarak merkezi düzeyde taktik politikanın üretilmesine gelecektir. Peki, sınıf mücadelesinin belli bir tarihsel kesiti söz konusu olduğunda güncel politika nasıl belirlenecektir? Bu soruya yanıt aramak, yerel seçim tartışmaları bağlamında bugün için oldukça önemli bir görev olarak karşımızda duruyor. Zira, işimizi zorlaştıran, başka bir deyişle işleri karmaşıklaştıran çok sayıda yanlış bakış açısı devreye girmektedir.
Her şeyden önce doğru devrimci politika, sınıf savaşımının tarafları arasındaki güç dengeleri analiz edilerek ortaya konmalıdır. Hâkim sınıfların söz konusu konjonktürde temel yönelimleri ile buna karşı ezilenler cephesinin verdiği tepki, sergilediği direniş bize çok önemli ipuçları sunar. Hâkim sınıflar, bugünkü tarihsel anda merkezi yönelimlerini hangi saikler üzerinden inşa etmektedir? Gelinen aşamada sermaye, toplumu yönetmek ve de kendine entegre etmek adına ne tür argümanları ortaya koymaktadır? Başka bir deyişle, sermaye elindeki devlet aracılığıyla temelde önüne nasıl bir hedef koymaktadır? Diğer yandan devletin merkezi yönelimine tehdit oluşturan temel dinamik hangi alanda, hangi çelişki etrafında büyümektedir? Direniş ve savaşımın, çatışma ve hesaplaşmanın en boyutlu olduğu alan neresidir? Ezilenler cephesinde, sermayenin ve onun devletinin temel yönelimine en güçlü şekilde karşı koyabilen dinamikler nerede birikmiştir? Ya da bugün hangi dinamikler, diğer tüm mücadele alanları üzerindeki belirleyici bir etkide bulunma gerçekliğine ve potansiyeline sahiptir?
Bu sorulara bağlı olarak bugünkü siyasal konjonktürde, yerel seçimler bağlamında, kitle hareketinin ana doğrultusu nedir? Sistemle arasındaki ilişki bağlamında, ideolojik, siyasi ve kültürel anlamda düne oranla nasıl bir fark vardır? Açık ki tüm bu soruların yanıtları aynı zamanda anda, bugünkü siyasi konjonktürde toplumsal yapının somut gerçekliğini, bu yapının bağrında taşıdığı çelişkilerin niteliğini de ortaya koyacaktır. Tamda yerel seçim atmosferinde, güncel politika işte bu zemin üzerinde, sistemin merkezi yönelimini geriletme ve mümkünse püskürtme; hâkim sınıf klikleri arasındaki çelişkileri derinleştirme, diğer yandan ezilenler cephesinde direniş dinamiklerinin gücünü tahkim etme ve bir adım ileri taşıma; direniş odaklarının yığınlarla ilişkisini güçlendirme ve birleşik mücadeleyi büyütme hedefi ile belirlenir.
Parçadan Değil Bütünden Hareket Etmek!
Merkezi taktik politika, toplumu dikey ve yatay şekilde kesen, bir bütün olarak siyaset sahnesi üzerinde belirleyici olan parametreler üzerinden belirlenir. Merkezi politika, toplumun her parçadaki kesitinin gerçekliğinden süzülerek ancak hepsinin ortak belirleyeni olarak ortaya çıkar. Akabinde merkezden çevreye, bütünden parçaya doğru ilerler.
Bir politikanın, belli bir faaliyet alanında, bir semtte veya alanda yürütülen faaliyetin açığa çıkardığı sonuçlar üzerinden belirlenmesi bölgeciliği açığa çıkarır. Böylece genel olan parçanın andaki dinamiklerine mahkûm edilir. Bütün parçaya feda edilir. Bunun sonucunda politika, çeşitli veçheleri ile toplumun oluşturan direniş dinamiklerinin organik toplamı üzerinden değil bir bölgenin ve alanın parametleri ile belirlenmiş olur. Başka bir deyişle, dünyaya içinde bulunan kuyunun dibinden bakılmış olur. Toplumsal gerçekliğe yönelik sol sekter bir bakış açısı ortaya çıkar. Kendini, faaliyetini sınıf mücadelesinin toplamından, daha önemli bir yere koyma sonucu ortaya çıkar. Bu da ideolojik anlamda, öznelcilik ve tek yanlılığın birer izdüşümüdür. Açık bu durum, hem de yerel seçim üzerinden büyük bir hesaplaşmaya doğru yol alan bugünkü siyasal konjonktürde, devrimci demokratik cephenin toplam çıkarlarını geliştirmez aksine zayıflatır. Sözgelimi, belli bir alanda, dost bir güçle yaşadığımız bir sorun üzerinden bu güce dair yaklaşımımız ve adlandırmamız değişmez, değişmemeli. Söz konusu gücü, sadece bizimle ya da diğer dost güçlerle ilişkisi üzerinden değil temelde, esas olarak hâkim sınıflar ile ezilenler cephesindeki pozisyonu, kapladığı alan ve duruşu etrafında değerlendirmek doğru olandır.
Ağır bedellerle bir mücadele geleneğinin yaratıldığı bir alanda da olsa politik duruşumuzun temel çıkış noktası, devrimci demokratik direniş cephesinin, egemen sınıflar karşısında elde edeceği başarı ve kazanımlar olmalıdır. Dar grupçu, benmerkezci geri yaklaşımlardan öte sınıf mücadelesinin bütünü gören bir bakışla, bir mevzideki çatışmaya değil savaşın tüm cephesine, buradaki kazanım ya da kayba odaklanmak doğrudur! Alanda yan yana durduğumuz güce yönelik haklı eleştirilerimizden hareketle, bu güce veya sınıf mücadelesindeki konumlanışımıza dair buradan doğru merkezi bir politika belirlenemez. Bilimsel yaklaşım eleştiri mekanizmasını işleterek, söz konusu gücün veya çelişkinin sınıf mücadelesi içinde kapladığı role bakılarak, ezenler ile ezilenler arasındaki savaşımda ortaya çıkacak sonuca bakılarak politika üretmektir. Aksi, sınıf mücadelesinin önümüze koyduğu gerçeklerle değil dünyayı kendinden menkul sayan, dokunduğu ağacı ormanın yerine koyan bir yaklaşımı ortaya çıkaracaktır ki bu kazandırmaz, kaybettirir!