5 Şubat’tan bu yana birer haftalık dönüşümlü açlık grevinde olan TKP/ML dava tutsaklarının açlık grevi eylemleri sürerken bir TKP/ML tutsağı 121 gündür açlık grevinde olan Leyla Güven için bir mektup kaleme aldı. “Ardına bak, bir halk geliyor arkandan, her biri daha fazla yüklenmek için omzuna senin onurlu açlığını!” diyen TKP/ML tutsağının mektubu şu şekilde:
Heval, baharı getireceksin coğrafyamıza!
“Bir yanında dirençleşen inanç
Ki Kawa’dan ve Şaddat’tan alınma
…
Ey koca şair yıkılmadı işte kaleler
Sesinde türküler açıldı, yüreğinde güller
O çocuk saflığındaki sonsuz direncin
Bilsen hala ne bitmeyen kavgalar söyler”
A. Yücel
Bir direnişin tarihi yazılıyor heval! Parmaklarıyla, en güzel elleriyle bir kadın kazıdı ilk cümleleri, tarihin satır başlarına. Bu direnişin önemini anlamak, anlatmak ne kadar zor bilseniz, bilirsiniz! Ateşin harlandığı, güneşin daha bir parladığı bu günlerde, dört bir yandan yükseliyor direniş naraları. Duyuyor musun? Bak yanı başında dört duvarla, tellerle çevrili bir mekan var. İlk oradan yükseldi bu naralar. Sonra aştı engin dağları, uçsuz bucaksız ovaları. Deriz ya hep; tel örgüler, demir kapılar, taş duvarlar kar eylemez! Duymak istersen, bu naralar ulaşır sana.
Aç kulaklarını açlığın, inancın, direncin sesini dinle…
Bu duvarlar var ya, hiçbir şeyi saklı bırakmıyor içinde. Yüzlercesinin sesi ulaştı bana. Ve ben duydum ve geldim, sesine ses katmaya geldim heval. İliklerimde yankılanıyor senin açlığın. Sen bodrumlarda “su heval su” deyip her birimizin körelmiş duygularını, inancını yargılarken, direnişin tarihini, en dar sokaklara kazırken, hendeklerinle, zılgıtlarınla, en güzel analar dimdik yürürken zulmün üzerine ve şimdi bedenini açlığa yatırmışken bu coğrafyanın esmer yürekli çocukları, sesine ses katıyorum heval!
“Son ne olursa olsun muhteşem olacak” dedirten inancınla.
Doğacak güneşlerin habercisi oluyor eriyen bedenin, kör gözlere, sağır kulaklara ve artık hissizleşmiş yüreklere. Görüyorum heval, duyuyorum ve hiç olmadığı kadar çok hissediyorum senin gücünü parmak uçlarımda. Gücüme güç katıyorsun. Çünkü biliyorum, biz yanyana gelsek, parmak uçlarımızla bile ters yüz ederiz dünyaayı, biliyorum senin açlığınla birleştirince açlığımı, denizde bir damla diye başladığın direniş, benim içimde, insanlığın içinde çağlayan bir ırmağa dönüşüyor. Öyle bir ırmak ki bu, Akdeniz’e dökülse taşıracak, ki dökülecek!
Öyle bir ırmak ki bu, taşsa gökyüzünü, yıldızları indirecek yeryüzüne, ki taşacak!
Seni sürgünlerden, baskınlardan, zulümden zerre korkmaz diye bildim heval. Stranlarını dinledim, dengbejlerini, dağların doruğunda yaktığın ağıtları. Parçalara bölünmüş bir toprağın acılarını duydum, bedenimde. Toprağına ayak bastım, direnişin çarptı yüzümü.
Ve şimdi büyüttüğün isyanı, dimdik duruşunu kazıyorum hafızama.
Baharı muştuluyor senin direncin, yakılacak ateşi yangına dönüştürüyor. Senin hergün bir parça daha eriyen bedenin, katledilen bir halkın, tutsak edilen güneşlerin umudu oluyor, sesin daha da gürleşiyor, yankılanıyor kulaklarda. Bahar geliyor heval, bak parçalara bölünmüş gökyüzü daha bir mavi oluyor, daha bir güneşli. Yıldızlar senin gözlerinden alıyor ki ışığını, öyle güzel parlıyor.
Sen heval baharı getireceksin coğrafyamıza!
Sessizliği kırmak için bedenini açlığa yatırdın. Uyuyanlar uyandı, direnmenin bedelinin ağır olduğu bu günlerde, sokaklar senin isyanınla doldu taştı. Ser verip sır vermeyenlerin, direnişi ile zindanları tutuşturanların, hücresinde açtırdığı çiçeklerle tecriti kıranların inancını kuşanıp çıktın yola. Yürüyelim o zaman, bu insanlık suçuna karşı gelmek için yürüyelim. Yeri göğü inleten adımlarımızla denize dökelim bütün katilleri, hainleri, üniformalı canileri. Bu tecrit kırılacak, inanalım doğacak güneşlere.
Ardına bak, bir halk geliyor arkandan, her biri daha fazla yüklenmek için omzuna senin onurlu açlığını!