RÖPORTAJ | “Partimiz ve onun önderliğindeki ordumuz, devrimci savaşa önderlik etme yeteneğine sahiptir!” (2)

Bir doğal muhabirimizin gerçekleştirdiği röportajın ikinci bölümünde Rojava Komutanlığı Siyasi Komiseri ile 2017 Ağustos’unda Rojava’da ölümsüzleşen halk ordusu komutanlarından Nubar Ozanyan ve geçtiğimiz günlerde bir haber sitesinde yayımlanan darbeci-tasfiyeci güçlerin röportajında yer alan “Rojava güçlerine çağrı”ya yanıt konu edinildi. “Tek cümleyle ifade edecek olursam: Partiye mi darbeciliğe mi katılım?” diyen Siyasi Komiser’in röportajının devamı şu şekilde:

“Nubar yoldaşımızın ölümsüzleşmesi karşısında aldıkları pozisyon, burjuvalaşan geçici yol arkadaşlarının yozlaşan gerçekliğinin açık örneğidir!”

– Rojava’da sizleri yalnızlaştırma ve tecrit politikası neden uygulandı?

– 2015 yılının yaz aylarından bu yana tam bir tecrit ve yalnızlaştırma pratiğiyle savaş ve parti gücümüzün yürüyüşünün güçlenmesini engellemek istediler. Sinsi yalanlarla savaş alanındaki yoldaşlarımızı itibarsızlaştırmaya ve savaşçı gücümüzün motivasyonunu kırmaya çalıştılar. Örneğin Ortadoğu’ya partinin merkezi kararıyla değil kendi başımıza açılım yaptığımız yalanını dahi dillendirdiler. Böyle bir şey olabilir mi? Bu mümkün müdür? Ama maalesef yaşadık. Bu tarz bir propagandayla, varlık ve savaş gerekçelerimiz zayıflatılmaya çalışıldı.

Biraz önce de değindiğim gibi parti içi kaos ve gerilimin devrimin, partimizin yararına sonlanması ve parti birliğinin sağlanması yerine iktidarlarını bu kaostan beslemeyi uygun gördüler. Kaosu devam ettirmenin yollarından biri de parti içi bilgilendirme kanalları yerine yalanı, dedikoduyu, iftirayı devreye sokmak; saflarda güvensizlik yaymak; yoldaşları ve faaliyet alanlarını karşı karşıya getirmek; en geri ve sorunlu unsurları örgütlemek; parti içinde şaibe yaratmak vb.dir. Darbeci tasfiyeciler de bu yöntemi burjuva politikacılara taş çıkartırcasına ustalıkla uyguladılar. Ve kaos ve gerilimden, yalan ve çarpıtmadan, iftira ve tehditten bir “örgüt” yarattılar. Tüzük ve hukukun üstüne basarak iktidarlarını kurdular. Ancak hatırlatmak isteriz ki; bu yöntemle kurulan hiçbir örgütün ömrü çok uzun olmamış, yere çakılması fazla zaman almamıştır. Çünkü politikada dürüst olmak birçok şeyden daha önemlidir. Lenin bu gerçeğin altını şöyle çizer: “Siyasette dürüstlük güçlülüğün, iki yüzlülük ise zayıflığın ürünüdür.”

Son üç yılda, savaş alanında DAİŞ çeteleri ile yaşanan çatışmalarda yaralanmayan neredeyse tek bir yoldaşımız kalmadı. Şehit ve gazilerimiz oldu. İçimizde en gözüpek, en korkusuz, en birikimli ve deneyimli komutanımızı, Partimizin Örgütlenme Komitesi üyesi olan Nubar Ozanyan yoldaşımızı Ortadoğu halklarının özgürlük davasına şehit verdik. Son yıllarımızın en birikimli, en deneyimli, savaş ve sabotaj ustasını kaybettik. Darbeci tasfiyeciler utanmadan, yüzleri dahi kızarmadan Nubar yoldaşımız için “eski parti üyemiz” dediler. Elbette ki savaşmayanlar, savaşanlara “eski” diyebilirler. Elbette ki savaş alanında olmadan örgütü yönetmeye çalışanlar, savaşanlara “eski” diyebilirler.

Ancak pratik… Pratik tüm denilenlere rağmen ortadadır, değil mi?

Yoldaşımızın arkasından kaleme aldıkları o vesika da ortadadır. Daha kanı kurumadan kaleme sarılan ve onu “eski” ilan edenler, aslında partimizin eski tarihinde kalmışlardır.

Nubar Ozanyan yoldaşımız yaşamı boyunca Kaypakkaya’nın en vefalı ve en sadık öğrencisi ve de savunucusu, halk savaşı stratejisinin en fedakar uygulayıcısı oldu. Darbeci tasfiyecilerin yoldaşımızın ölümsüzleşmesi karşısındaki duruşları ve aldıkları pozisyon, burjuvalaşan geçici-eski yol arkadaşlarının yozlaşan ve bozulan gerçekliğinin en açık örneğidir.

– Nubar Ozanyan’ın partinizin birliğini sağlamaya katkı sunmak için Dersim’e gittiğine dair bilgilerimiz var. Buna ilişkin ne diyeceksiniz?

– Bahsettiğiniz meseleden de önce Nubar Ozanyan yoldaş, Rojava’da askeri ve ideolojik olarak eğitip Dersim alanına gönderdiği savaşçılarla açık bir mesaj da göndermişti; “Bizler parti birliğinden yanayız. Dersim’deki gerilla gücünü askeri gücümüz olarak görüyoruz ve Rojava’daki askeri gücümüz, Dersim’deki gerilla gücünün mütevazi bir bölüğüdür.”

Nubar yoldaş o kadar samimi bir şekilde savaşçı yoldaşları eğitip Dersim’e gönderdi ki; DAİŞ çetelerinden ele geçirdiği patlayıcıları günlerce titiz bir şekilde parçalayarak, sökerek içindeki patlayıcı malzemeleri ve fünyeleri hazırlayarak yoldaşlarının çantalarına birer birer yerleştirdi. Birçok askeri malzemeyi özenle ve itinayla yoldaşlarının çantalarına bizzat yerleştiren, mutlaka Dersim’e ulaştırılması talimatını veren bir yoldaştı o…

Ve evet, Nubar yoldaş da başka yoldaşlarımız da alınan karar doğrultusunda, Dersim’deki parti ve askeri gücümüzle buluşmak, tartışmak, birliği güçlendirmek için alana gitti. Ancak Dersim’deki parti ve savaş gücümüzle buluşamadık/buluşturulmadık. Nubar yoldaşımız orada yoldaşlarıyla buluşup kucaklaşıp silah çatamadı. Ancak içimiz rahat, çünkü o, partimizin ve savaş gücümüzün birliği için büyük bir çaba ortaya koydu. Ve şehit düşüşüyle de bütün yoldaşlarına açık ve yalın bir birlik mesajı verdi. Yoldaşımız darbeci tasfiyecilerin ihanetinin ortasında şehit düşerek, partiye ve ona gönül vermiş yoldaşlarına, taraftarlarımıza, kitlemize, emekçi halkımıza açık ve net bir mesaj verdi.

– Onun bu çabası birliğe dair bir sonuç vermedi mi yani?

Evet, başta Nubar yoldaş olmak üzere partinin ideolojik-politik hattında ısrar eden bütün yoldaşlarımızın çabası sonuçsuz kaldı. Daha önce de dediğim gibi, 2015 operasyonuyla parti tarihimizde, burjuva ideolojisi için belki de hiç olmadığı kadar uygun bir zaman ve bulunmaz bir fırsat doğdu. Teori ve stratejimizin özüne uygun şekilde kavranıp uygulanmaması, bunun bir çizgi haline getirememesi, etkili müdahale etme pozisyonu ve yeteneğine sahip bir önderliğin yaratılamaması sonucu burjuva çizgisi etkili oldu. Ve sözde Kaypakkayacı özde burjuva tasfiyeci bu çizgi uygulanmaya çalışıldı! Bu duruma parti içinden itirazların yükselmesi kaçınılmazdı! Nitekim, öyle de oldu?

Buna rağmen partiyi sahiplenen, ilkeleri ve tüzüğünün uygulanmasını isteyenleri “hizip”çi olarak tanımlamak, üstelik de on yıllardır partiyi sağ tasfiyeci bir hatta yönetip, gelinen aşamada bu çizgiyi eleştiren, sorgulayan ve muhalefet eden yoldaşları “sağ oportünist” olarak değerlendirip propaganda etmek ancak ve ancak burjuva politikacılara özgüdür! Zaten az önce de bu benzerliğin altını çizmeye çalışmıştım. Ve bunun tesadüf olamayacağının…  Bütün bu propagandalara inanan var mıdır bilmiyoruz ama, yıllardır sağ oportünist bir çizgi izleyerek, şimdi kendilerine “programcı”, “gerillacı”, “Kaypakkayacı”, “önder” diyenlerin bu durumu eleştirenlere sağ oportünist diyebilmesi hata ve zaaflarının sonuçlarını kabul edecek yetilerinin gelişmemiş olması bir yana şaka gibidir! Bizce sağ oportünist çizgilerini sol söylemlerle maskeleyip, kendi suçlarını gizlemeye çalışanlar, hesap vermekten kaçanlar fena halde yanılmış ve hesapları tutmamıştır.

– Geçen yıl da alanınızdan, ilgili bölgeye gidildiğini öğrendik…

Evet, yoldaşlardan gelen bilgi ile toplantı için ilgili alana gittik. Ve her türlü ikna çabasını samimiyetle ortaya koyduk. Ancak çabalarımız sonuç vermedi.

Bilinir ki, Parti içi sorunların çözümünün bir yolu, yeri ve yöntemi vardır. O da partinin tüzüğü-hukuku ile belirlenmiş çerçevesi ve iradesidir. Ve bunlar istisnasız herkes içindir.

Partimiz uzun süredir, ciddi ve ağır ideolojik-politik-örgütsel ve yönetsel sorunlar yaşıyordu. Çözüm için toplanılması ve merkezi görevlerin yerine getirilmesi gerekiyordu. Ancak toplantı örgütlemek için küçük bir adım dahi atmıyorlar, bu adımı atmaya çalışan yoldaşların çabaları ise karşılıksız kalıyordu. Herhangi bir komünist parti bir sorun yaşadığında tek çözüm, ilgililerinin toplantı yapıp eleştiri ve özeleştiri temelinde sorunlarını masaya yatırmasıdır. Bu en temel devrimci ilke ve kurallar dahi darbeci tasfiyeci klik tarafından çiğnenmiş, sorunlar çözülmeyerek kriz ortamı yaratılmış ve kaos süreğen hale getirilmek istenmiştir. Sonuç olarak parti tarihimizin belki de en derin bunalımını yaşattılar ve çapsız bir grup olarak partimizden koptular.

Bu durumda ilgili alana o dönem içinde giden ve yanyana gelebilen yoldaşlar olarak üç konuda hem fikirlik sağladık. “HBDH meselesinde Partimiz içinde farklı görüşler mevcuttur ve yeni bir merkezi irade oluşturuluncaya kadar HBDH içinde kalınmaya devam edilecektir”, “Mevcut MK önderlik yetkisini kaybetmiştir. MK adına, parti adına açıklama yetkisi ve hükmü kalmamıştır” ve “tamamlanmayan toplantı … tarihlerinde gerçekleşecektir.” Bütün yoldaşlar bu konuda bilgilendirilecek ve bu bilgiler üzerinden parti birliği esas alınarak hareket edilecekti. Ancak çok üzülerek belirtmek istiyorum ki, bu başlıklar ve kimi başka başlıklarda da hemfikir olduğumuzu düşündüğümüz alandaki bazı yoldaşlarımız bu kararlara uymadılar.

Bu parçalı ve bölünmüş durum, kendi kararlarının arkasında durmama hali kaosu büyüttü. Ve darbeciliğe güç verdi. Hiçbir hukuk ve tüzüğe dayanmayan, haklılığı ve meşruluğu kalmamış olan ve buna rağmen parti yönetimini on bir yıldır elinde tutan azınlık üyeler, bu burjuva politikalarına karşı çıkan ve darbeci kararlarına uymayan yoldaşlarımıza şiddet uygulamak yolunu dahi seçtiler. HBDH’den ayrıldığımızı açıkladılar ve kararı tanımayan yoldaşlarımızı teşhir, karalama, tecrit ve tehdit yolunu seçtiler. Partiyi tam bir kaos içinde bırakarak kriz üzerinden yönetmeye çalıştılar. Kendilerine yakışır bir yönetsel çizgi izlediler.

“Partiye mi darbeciliğe mi katılım?”

– Bu kesimin verdiği bir röportajda partinizin Rojava gücüne de bir çağrısı oldu. Bu konuda ne demek istersiniz?

Tek cümleyle ifade edecek olursam: Partiye mi darbeciliğe mi katılım?

Bizimleyken başka, arkamızı döndüğümüzde başka davrananların Rojava’da savaşan TİKKO gücünü “parti ve savaş çizgisinde konumlanış almaya” çağırması bizce ucuz bir propagandadan ibarettir. Bunu samimiyetsiz buluyoruz açıkçası! Biz zaten partimizin savaş çizgisindeyiz. Dün de böyleydi bugün de böyle. Konumlanışımızda bir değişiklik olmadı yani. Bizler TKP/ML’ye bağlı TİKKO savaş gücü olarak 8. Konferans’ımızın gerilla savaşı yaklaşımı-açılımı doğrultusunda Ortadoğu’da savaş ve parti görevlerimizi gerçekleştirmek için konumlandık. Dört yıldır Ortadoğu’da, Rojava’da parti ve savaş çizgisi temelinde konumlanmış durumdayız ve TC devletine-DAİŞ çetelerine karşı savaş pratiği içindeyiz. Bu süre içinde ne acıdır ki, parti ve savaş çizgimize karşıt yönde hareket eden, savaşın dışında konumlanan, devrim ve savaş sorumluluklarını yerine getirmeyen burjuva yönetimin sayısız yıkıcı pratiğine maruz kaldık.

Parti tüzüğümüzde son derece açık olan maddeleri çarpıtan, işine geleni uygulayan işine gelmeyeni uygulamayan; ayak oyunlarıyla “çoğunluğu temsil ediyoruz” yalanına başvurarak örgütü yönetmeyi ısrarla sürdüren, yetkisi olmamasına karşın yönetici komiteler atayan, ayrı bir gençlik örgütü kuran vb. darbeci tasfiyecilerin sayısız yıpratma saldırısıyla karşılaştık. Bu saldırılar yeni değildir. Ancak itiraf etmeliyim, kendi tanımlamasıyla DPK Siyasi Komiseri’nin yaptığı türden bir çağrı ile daha önce karşılaşmamıştık!

Ancak yukarıda da özet yaptığımız gibi partimizin içinde düşürüldüğü krizden devrimci sonuçlarla çıkması için elimizden gelen çabayı sarf ettiğimizi düşünüyoruz. Alınan kararların uygulanması noktasında ısrarcı olduk, bunun risklerini göze alarak adımlarını attık, sorunu ve iç tartışmalarımızı son ana kadar kamuoyuna açmadık vb. Partinin karar aldığı ve belirttiği savaş çizgisinde savaşımızı vermeye devam ettik, parti güçlerini iç sorunların yumağında boğmaya çalışan anlayışa inat sınıf mücadelesinin görevlerine yoğunlaştık. Yani yapmamız gerekeni yaptık. Bu anlayış doğrultusunda çalışıyor ve savaşıyoruz. Büyük bedeller de ödedik. Parti içi sorunlar konusunda zamanında ve yerinde gerekli çaba ve hassasiyeti sergilemeyen, sorumluluklarını yerine getirmeyen, sağduyulu davranmayan, ikili bir karakter sergileyen, ortak olduğu kararları uygulamaktan dahi aciz olanların, alana gelişimizi görmezden-sesimizi duymazlıktan gelerek adeta ölü taklidi yapanların çağrılarını tam da bu nedenle samimi bulmuyoruz. Ve anlamakta ve anlamlandırmakta da zorlanıyoruz açıkçası.

Şimdi bize, bu koşullarda “konumlama ve katılma” çağrısı yapanlar, birlikte alınan kararları hayata geçirmemek için bizimle iletişim kurmayan, yoldaşlara ulaşma ve onlarla tartışmamızı bilinçli olarak engelleyenlerle aynı kişilerdir. Üstelik biz alınan ortak kararların uygulanması için girişimlerde bulunur ve partinin birliği için samimi bir çaba harcarken, bu sırada yoldaşlarımıza şiddet ve taciz devreye sokulmuş ve bundan dahi medet umulmuştur. Tüm bunların bilgisine ve gerçekliğine şehitlerimiz, savaşçılarımız ve halkımız tanıktır.

“İhbarcılık diye diye ihbarcılığa devam etmek!”

– Tüm bu ifade ettiklerinize rağmen bu grubun çeşitli açıklamalarında devrimcileri ihbarcılıkla itham ettiklerine tanık oluyoruz. Buna dair bir şeyler söylemek ister misiniz?

– Biraz önce de söylediğim gibi bu anlayış sahipleri gerçekliği ters yüz edip çarpıtmak konusunda oldukça ustadır. Yalanda ustadırlar. Sorduğunuz soruda da benzer bir durumla karşı karşıyayız Parti içinde yaşadığımız diğer sorunlarla benzer bir durum bu da. Çünkü aynı ideolojik bakış açısının ürünü. İlk önce sorunu yarat, sorunu çözmek için çaba harcayanlara yanıt verme, yani çözümsüz bırak sonra sonuçlardan nemalanmaya çalış!

Sürecin başından itibaren her fırsatta yoldaşlarımızı sosyal medya üzerinden üstelik de dönem dönem açık kimliklerini yazarak deşifre edip, ihbar edenler bunlardır. Çok geriye gitmeye gerek yok! Son olarak TC faşizmine iade edilmek istenen Turgut Kaya, bedenini açlığa yatırmışken dahi, eşine az rastlanır bir gözüdönmüşlükle onun hakkında karalama -deşifrasyon- kampanyası yürüten, hakkında sayfalar dolusu yazılar yazıp onu objektif olarak düşmana ihbar edenler de onlardır. Turgut Kaya hapishanede; yoldaşları sokaklarda, alanlarda mütevazı ama sürecimiz açısından bir o kadar önemli bir direniş destanı yazarken dahi bu grup öfkesine engel olamamış, deşifrasyon ve karalamalarına devam etmiştir. Bizlerin buradan dahi coşku ve gururla izlediğimiz, elimizden geleni yapmaya çalıştığımız ve de her samimi ve dürüst devrimcinin de aynı coşku ile katıldığı ve izlediğini gördüğümüz, bundan emin olduğumuz böylesi bir tabloda saldırganlığın bu denli hakim hale gelmesinin yorumunu okuyucularınıza bırakıyorum.

Örnekler çoğaltılabilir ancak yeterince deşifrasyon olduğu için, tekrar ederek bunlara katkı sunmamak adına, ayrıntıya girmemek devrimci bir tutumdur.

Şimdi de hala benzer meseleler üzerinden devrimcilere, yoldaşlarımıza saldırıyorlar, ihbar ve tehdit etmeyi sürdürüyorlar. Doğrudan doğruya yoldaşlarımızın isim ve faaliyet alanlarını şu ya da bu amaçla yaptıkları açıklamalarda kullanarak aslında düşmana ihbar ettiklerini görüyoruz. Deyim yerindeyse ihbarcılık diye diye ihbarcılık yapmaya devam ediyorlar.

Mesele aslında devrimci komünistler açısından son derece basittir. MLM’ler için oldukça basittir. Maoist olduğunuzu iddia ediyorsanız, parti içi eleştiri, itiraz ve görüşleri hasır altı etmeye çalışmazsınız, hele hele şiddeti halk içindeki çelişkileri çözmede devreye sokmazsınız, görevi başındaki devrimcileri ihbar niteliğindeki açıklamalar yapmazsınız, kurumları gasp etmezsiniz vb. vb. Eğer bunların tersini yapıyorsanız kendinize Maocu diyebilirsiniz ama Maoist olamazsınız… Çünkü hangi örgüt olursa olsun onun niteliğini belirleyen şey, o örgütün eylemidir.

Gerçekten sorun mu çözmek istiyorsunuz? Bunda samimiyseniz, örneğin gasp ettiğiniz kurumları devrimci (partimizi devrimci ilan ettiklerine göre!) sahiplerine iade edin; yaptığınız açıklamalarda devrimcileri ihbar etmeye son verin; sınıf mücadelesine, kendi gündemlerinize yoğunlaşın; işinizi yapın vb. Ama bunların hiçbirini yapmayacaklarını biliyoruz. Çünkü sorunun kendisi olanlar sorunu çözemezler! Kendi varlık gerekçelerini, politikalarını partimiz üzerinden, partimize saldırarak var etmeye çalışanlar bunu yapmayacaklardır. Bunu biliyoruz. Gerisi bolca hamasi nutuklarla bezeli açıklamalar, ellerinde “devrimci ölçer”le herkese ders vermeye çalışmalarıdır. Bu yaklaşımı kimsenin ciddiye aldığını sanmıyoruz. Çünkü halkımızın güzel ifadesiyle ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz…

Kendi çözümsüzlüklerini ve iktidar hırslarını devrimci kurumları basıp gasp ederek tatmin etmeye, eğer varsa devrimcilik iddialarını sınıf mücadelesi içinde konumlanmayla değil bir başka devrimci örgüt üzerinden tanımlayıp, düşmanlaştırma siyaseti üzerinden kendini var etmeye çalışan bu anlayışı bizler yakından tanıyoruz. Ve aslında bu geri ve apolitik yaklaşımla pek de ilgilenmiyoruz. Devrimciliği kendi iktidar hırsımız için yapmıyoruz. Bütün çabamız partimize ve halkımıza verdiğimiz sözü yerine getirmekten ibarettir. Hal böyle olunca kimin ne kadar devrimci olduğuna sınıf mücadelesi ve sosyal pratik karar verecektir, buna inanıyor; sınıf mücadelesinin süzgecine ve elbette kendimize güveniyoruz.

– Partinizin darbeci tasfiyeci süreci yaşamasında sizin payınız nedir?

– Elbette ki, bizler aktif ideolojik mücadeleyi, etkili sorgulamayı başaramadığımız; hata ve zaaflarımıza karşı köklü bir mücadele çizgisi yürütemediğimiz; eleştiri-özeleştiriyi uygulayıp geliştiremediğimiz; derinleştirip etkili bir yöntem ve çizgi haline getiremediğimiz için burjuva çizgi saflarımızda bu denli etkili oldu. Bizler partinin ideolojik-politik hattında silahlı ve illegal faaliyeti esas alan zeminde, devrimci bir önderlik anlayışı çizgisini etkili kılamadık. Küçük burjuva anlayış üzerinden yükselen pratik ve faaliyetçi-kadrolara karşı etkili, değiştirici-dönüştürücü ve geriletici bir mücadeleyi geliştiremedik. Hem dışımızdaki hem de kendi içimizdeki küçük burjuva anlayışlarla uzlaştık. Parti içinde uzlaşmanın, küçük burjuva çizgiyi açığa çıkartıp mücadele etmemenin, ne kadar kötü sonuçlar doğurduğunu gördük ve yaşadık.

Görev alanlarında uzun yıllarca sağlam bir komite bile kurmayan, örgütü bir adım bile ileriye götüremeyen, en asgari devrimci görevini bile yerine getirmeyen anlayışlarla ve bozulmuş kadrolarla uzlaştık. Hata ve zaaflara karşı eleştiri ve özeleştiri silahını yeterince aktif kullanmadık. Ve burjuva çizgi, kendini her başarısızlığımız içinde adım adım, yeniden örgütledi.

Partimizin kendini örgütlemesine, yenilemesine ve sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına göre konum almasına önderlik yapamadık. Bu şekilde de kitlelerin örgütsüzlük içinde sömürü ve zulmün vahşeti altında uçurumun dibine yuvarlanmasına göz yummuş olduk aslında. Aslında üzüntümüz buna dairdir! Kendimize kızmamız bununla ilgilidir. Çünkü biz biliyoruz ki, yerine getirilmeyen her görev düşmana hizmet demektir. Aynı zamanda tasfiyeciliğin örgütlenmesine, örgüt içinde güçlenmesine hizmettir. Her küçük hata ve zaaf süreç içinde gelişip büyüyerek tasfiyeciliğin zemini haline gelebilir.

Kısacası ciddi ideolojik hatalarımız var. Bunlar üzerinde ayrıntılı ve titiz bir inceleme yaparak, durmak, anlamak ve çözmek istiyoruz. Yani iğneyi karşımızdakine batırırken çuvaldızı kendimize batırmaya çalışıyoruz. Doğru ve devrimci olanın bu olduğuna inanıyoruz. Aktif ideolojik sorgulama, her ayrıntıda, her pratikte çok yönlü ve derinlikli sorgulama içinde, özümüze ve gerçekliğimize, dayandığımız devrimci temele dönmek istiyoruz. Bu çabamız güçlüdür.

Üstelik bu süreç, tüm geri noktalarına rağmen Partimiz içinde “yeni”nin filizlenmesine de yol açmış ve bu yürüyüşün en önünde kadın ve genç yoldaşlarımız yer almıştır. İşte tam da bu, kazanacağımıza dair umutlarımızı tazelemektedir. Çünkü partimizin yarını bu yoldaşlardır. Bizler inanıyoruz ki, özgürlük ve devrim isteyenlerin gücü hata ve zaaflarını alt edecek güçtedir. Biz bunu başaracak güçte ve iradedeyiz. Teorimiz-stratejimiz- şehitlerimiz-yoldaşlarımız-halkımız bizden başarıyı bekliyor. Başarının partisini, zaferin kadro ve militanlarını yaratmayı bekliyor. Başarmak zorundayız ve kimsenin tek bir kuşkusu olmasın ki biz bunu  başaracağız.

– Son olarak ne söylemek istersiniz?

Partimize gönül vermiş devrim ve özgürlük arayan her yoldaşa, militan emekçiye, halkımıza diyeceğimiz şudur; Kendi gücümüze, devrime, özgürlük savaşımımıza ve partimize inanalım, güvenelim. Her şeyi neden ve sonuç ilişkisi içinde ve çok yönlü sorgulayalım. Partimiz ve onun önderliğindeki ordumuz, devrimci savaşa önderlik etme yeteneğine sahiptir. Biz partimize ve kendimize güveniyoruz.

Zorlukların bilincindeyiz; Son söze Lenin’e bırakırsak “… güçlük, olanaksızlık demek değildir. Önemli olan şey, seçilen yolun doğru bir yol olduğuna inanmaktır, bu inanç mucizeler yaratabilen devrimci enerjiye ve devrimci enerjiyi ve devrimci coşkuyu yüz kat artırır.”

RÖPORTAJ | “Partimiz ve onun önderliğindeki ordumuz, devrimci savaşa önderlik etme yeteneğine sahiptir!” (1)