Mücadelemizin politik niteliğine uygun şekilde eksikliklerimizi ortaya koymak, önümüzdeki en önemli görevidir. Elbette bunun için öncelikle, meselenin derine inmek, incelemek ve diğer “Marksist” olduğunu iddia eden akımlarla aramızdaki farklılıkları netlikle ortaya koymak gerekir. Bunu yapabilmek, güçlü bir eleştiri-özeleştiriyi gerekir. “… yeter ki eksikler kabul edilsin devrimci eylemde bu eksikliklerin kabul edilmesi bunların yarı yarıya giderilmesi demektir” (Ne Yapmalı Sf 41) Biz de yazımızda devrimci hareketlerin sıklıkla içine düştüğü ve mevcut durumda da önemli bir yer tutan kendiliğindencilik”e değinmek istiyoruz.
Kendiliğindenlik ve kendiliğindencilik
Biz “kendiliğindenliğin” MLM bilimi doğrultusunda yaparız. Lenin Ne Yapmalı adlı eserinde kendiliğindenliği net bir şekilde açıklar. Kitlenin (sadece işçi sınıfı değil mevcut siteme ve iktidara karşı, içinde kendiliğinden- uyanan, karşı çıkma veya başkaldırma bilinci. İster işçi sınıfı olsun, ister öğrenciler, ister köylüler olsun. Toplumun hemen her katmanı sistem tarafından ezilmekte ve sömürülmektedir. Bu katmanlar da bıçağın kemiğe dayanması ile birlikte kendiliğinden, tek tek veya gruplar halinde ya da kitlesel olarak protestolara başlarlar. Bu mevcut süreçte, devrimci durumun yükseldiğine işarettir.
Fakat kendiliğinden başkaldırılır ama kendiliğinden sınıf bilinci edinilemez! Çünkü kitlelerin kendiliğinden (başkaldırma, karşı çıkma) bilinci ile bilimsel sosyalizmin (sınıf bilincinin), düzlemleri ve kaynakları farklıdır. Sınıf bilinci bu nedenle kitlelere dışarıdan götürülür.
Özellikle kitlelerin öfkelerinin kabardığı, işçi sınıfının kendiliğinden bilincinin arttığı zamanlarda, Lenin yoldaşın “Kendiliğindencilik” olarak nitelendirdiği akımlar ortaya çıkar. Ne Yapmalı? eserinin yazıldığı süreçte, Rusya’da mevcut en büyük kendiliğindenci akım “ekonomizm”dir. Ki zaten Lenin yoldaş en büyük tartışmalarını ve savaşımını da ekonomistlerle yürütülür. Kimdir bu ekonomistler? Devrimci mücadeleyi salt ekonomik taleplere indirgeyerek reformizm batağına saplanan “sendikacılık” propagandası yaparak, işçilerin sosyalist bilince zaten kendiliğinden ulaşacaklarını veya işçi sınıfının sosyalist bilince ulaşmalarının gerekmediğini iddia eden ve pratik eden ve pratikte bu şekilde hareket eden gruplar. İşçi sınıfının, iktidara ve sisteme karşı olan kendiliğinden öfkelerini, devrim için gerekli tek şey olarak gören, işçilerin salt sendikalar aracılığıyla grevler düzenleyerek, ekonomik taleplerde bulunmasının yeterli olacağını ileri süren ve bunu da “işçi sınıfının nasırlı ellerini yücelterek” (lenin) yapan, aslında işçi sınıfına tepeden bakan ekonomistlere için Lenin et bir şekilde “kendiliğindencilik” tanımını yapar. “… Oysa” der Lenin yoldaş “sistemli grevler tohum halindeki sınıf savaşımını temsil ediyor, ama yalnızca tohum halindeki…” (age, sf 38) İşçilerin kendi çabalarıyla zaten sendika bilincini edinebileceklerini vurgulayan Lenin, ekonomistlerin, işçilerde var olan/olmaya başlayan sendikacılık bilincinin içine eklemlendiğini ve bu bilinci bir süt seviyeye dahi çıkartmadığını söyler. Bu gibi akımların da burjuva ideolojisinin içinden hizmet eden akımlar olduğunu belirtir.
Lenin sadece ekonomistleri değil dönemin “Narodnik” olarak adlandırılan kesimini de kendiliğindencilik içinde tanımlar, özlerinde ekonomistlerle aynı yerden beslendiklerini söyler. Narodnikler (halkçılar) salt silahlı mücadeleyi savunan ama bunu teori ve pratik olarak değil sadece pratikte ve düzensiz bir şekilde gerçekleştiren dönemin Rusya’sındaki köylü hareketidir. Lenin yoldaş bu durumu şöyle anlatır; “ekonomistlerle teröristler kendiliğindenliğin yalnızca farklı uçlarına boyun eğmektedir” ekonomistler ‘salt işçi hareketi’ önünde (…) teröristler ise devrimci savaşım ile işçi sınıfı hareketini birbirini tamamlayan bir bütün içinde birleştirme yeteneğinden ya da olanağından yoksun olana aydınların tutkulu öfkesinin kendiliğindenliği önünde boyun eğmektedirler.” (age, Sf 85-86)
Kitle kuyrukçuluğu olarak nitelendirebileceğimiz bu durumun panzeri, sağlam bir sosyal-demokrat (devrimci) parti ve nasıl bir mücadele verilmesi gerektiğinin iyi anlaşılmasıdır. Koşullara “kuyrukçu” veya “tutkulu aydınların öfkesi” ile teslim olan değil; bütünlüklü bir savaşım ile mümkün tüm sınırlarını zorlayan bir mücadele!
Politik nitelik kendiliğindenciliğin panzeri!
Nasıl bir mücadele? Sorusuna, “bütünlüklü bir mücadele”, cevabını verdiğimizde bunu açmak gerekir. Burada temel soru “mücadelemizin niteliği ne olmalı?” Politik bir nitelik olmalıdır. Peki nasıl olur bu “politik nitelik”? Yukarıda bahsedildiği gibi salt ekonomik veya salt silahlı kendiliğindenci mücadele değil, toplumun bütün kesimleri içerisinde yürütülen, birleştirici ve sağlam bir mücadele. Bunun için en başta önderlerin de yaptığı gibi, teorik olarak sağlamlaşmak gerekir. İdeolojik netlik olmadan politik mücadele verilemez! Engels’in vurguladığı gibi politik (dar anlamıyla) ekonomik ve teorik mücadele! Bu üç önemli ayağın bir arada ve uyumlu bir şekilde yürüyebilmesiyledir ki; ancak o zaman politik (geniş anlamıyla) mücadele de yürütülebilir. Saydığımız bu üç mücadele alanı birbirine kopmaz bağlarla bağlanmalı ve mücadele bütünlüklü bir şekilde sürdürülmelidir. Politik olarak anın koşullarını tespit ve mücadele edebilme yeteneği ve gücüne sahip olmak, ideolojik ve teorik birliğin sağlanarak ve ekonomik mücadele alanında da geniş bir savaşım ve ağ oluşturarak, politik mücadele niteliğine sahip olabiliriz. Kitlelerle kendiliğinden olmayan sosyalist (proleter) bilinç ve devrimci mücadelenin gerekliliğini de işçi sınıfı ve diğer ezilenlere ancak bu şekilde anlatabiliriz. Diğer türlü dar grupçu, kendiliğinden ve dogmatik bir hale gelmekten kurtulamayız. İdeolojik olarak (devrimci) Marksizm biliminin; bilimsel (tarihsel materyalizm), felsefe (diyalektik materyalizm) ve politik ayaklarını iyi kavrayıp bu doğrultuda ideolojik teorik ve pratik birliğimizi oluşturmazsak, kolektif içerisinde “tekrar” dogmatizm çukuruna düşülmesi içten bile değildir!
İktidarın hedef olarak önüne koyan bir örgütün, politik mücadeleden başka seçeneği yoktur. Ancak politik bir mücadeledir ki, iktidarı her alandan kuşatır, zayıflatır ve Markizm adı altında, burjuva ideolojisinin artçıları olarak çıkan kendiliğindenci akımlarla mücadele edebilir. Çünkü eksik bırakılan her mücadele alanı, mevcut ideoloji tarafından doldurulur/devşirilir. Çünkü tek düze veya belli bir alanda belli mücadele araçlarına sıkışmış, amatörce yürütülen savaşım sürekliliğini sağlayamaz, en ufak bir darbede zayıflar, hatta yok olur.
Bir kez görevler doğru bir biçimde belirlenince, bir kez bu görevleri gerçekleştirmek yolunda yinelenen girişimler için enerji olunca, geçici başarısızlıklar yalnızca küçük başarısızlıkları temsil ediyordu.” (age, Sf 41) Lenin yoldaşın önümüze koyduğu bu bakış açısıyla hareket etmeli, kendi koşullarımıza sıkışmaksızın, devrimci bir kararlılıkla, imkanları zorlamalı, olanaklı olanın değil, olanaksızlıkları aşmanın mücadelesini vermeliyiz. Toplumun hemen her kesimine yönelik baskı, şiddet ve sömürünün doruğa ulaştığı günümüz koşullarında böylesi bir mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesi hayati önem taşımaktadır. Önümüzün tıkandığı her alanda, kitlelerle buluşmanın bir alternatifini üretebilmek devrimci iktidar mücadelesinin en başat gerekliliklerindendir. Aksi şekilde olanaklı olanlar dahilinde yürütülen “mücadele” ekonomizmidir, kendiliğindenciliktir.
Politik mücadeleyi yani iktidar hedefli mücadeleyi, dağınık ve sıkışmış, disiplin ve gizlilikten uzak bir yapı ile yürüyemeyiz. İşte bu yüzden kendiliğindencilik ile aramızdaki en büyük fark olan nitelik farkı, mücadele araçlarımızla da kendini ortaya koymaktadır. Politik mücadeledeki en önemli olmazsa olmaz şartımız; profesyonel devrimciler örgütüdür (KP) BU ÖRGÜR Lenin yoldaşın her fırsatta üstüne basa basa söylediği gibi, gününün sadece belli saatlerini değil, 24 saatini devrime adamış her anlamda iyi eğitilmiş, militanlardan oluşmalıdır.
Egemen sınıfların her bir aygıtı (devlet, medya, eğitim, kolluk vs) müthiş bir merkezilik ve uyum içerisinde çalışmaktadır. Ancak bu şekilde ezilenlerin rızasını alır, sindirir ve varlığını koruyabilir. Eğer ki biz bu merkezi gücün karşısında, geçmişten öğrenerek, üzerine yeniyi koyarak ilerleyip, güçlü bir şekilde dikilmezsek, iktidar hedefimizden pratikte vazgeçmişiz demektir. İdeoloji ve örgütsel birliğini korumuş, ezilen her sınıf ve katmanın içinde geniş bir ağ oluşturmuş, merkezi bir yapı… ancak böyle bir yapıyladır ki, burjuvazinin artçıları, ekonomizm ve benzeri akımlarla da ideolojik –teorik ve pratik savaşım sürdürülebilir. Kıvılcımın yangına dönüşmesi öncü politikayla olur, fakat artçı pratiklerle öncü olunamaz.