Ölümsüzleşen 12 halk savaşçısı için bir açıklama yapan Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK), savaşçılardan Yetiş Yalnız başta olmak üzere ölümsüzleşen tüm halk savaşçılarını anarak “Yetiş yoldaşın ve tüm şehitlerimizin bizlerden beklentisi, onların bıraktıkları yaşamın bütün alanlarındaki mücadele alanlarını doldurmamız olduğu bilinciyle kavgaya sarılmamızdır” dedi.
Selam olsun dövüşerek toprağa düşenlere…
24-28 Kasım 2016’da, Dersim Aliboğazı’nda, T.C. faşizminin kolluk güçleri ile TİKKO gerillaları arasında çıkan çatışmada, faşizme karşı dört gün boyunca silah elde çatışan 12 yiğit partizanı saygıyla anıyoruz.
Ezen ve ezilenlerin tarih sahnesine çıktığından beridir, ezilenlerin mücadelesinde nice genç kadınlarımızı ve oğullarımızı verdik toprağa. Ezenler her defasında, “bitirdik.. köklerini kazıdık!” naraları atsalar da; bitiremediler, bitiremeyecekler bu haklı kavganın neferlerini… Şairin dediği gibi; “Ve sürecek bu kavga; yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”…
TC faşizminin kuruluşundan bugüne kadar, başta Kürt ulusu ve Ermeni halkı olmak üzere, azınlıklara yönelik uygulanan saldırılar, katliamlar ve soykırımlara karşı halkların her başkaldırısı bir başka katliamla bastırılmaya çalışılmıştır.
Diğer taraftan işçi sınıfının, emekçilerin, gençlerin, kadınların verdikleri en sıradan hak arama veya örgütlenme mücadeleleri, faşizmin kolluk güçlerinin vahşice saldırılarına maruz kalmakta, gazeteciler, akademisyenler, memurlar KHK’larla görevlerinden uzaklaştırılıp ömür boyu açlığa mahkum edilmekte, seçilmiş milletvekilleri dahil, faşizme karşı haklı mücadeleden, onurlu duruştan yana kim varsa tutuklanarak yıllarca özgürlüklerinden mahrum edilmektedirler. Tüm bu anti demokratik, faşizan yaptırımlar 15 Temmuz sözde “darbe girişimi” sonrası daha bir meşrulaştırılarak sınır tanımaz bir hale dönüştürülmüştür..
Tarihler boyudur dünyanın bütün coğrafyalarında olduğu gibi, Türkiye ve T. Kürdistanı coğrafyasında da Mustafa Suphi’lerden bu yana, ezilenlerin haklı mücadelesini daha ileri mevzilere taşıyarak tüm sömürü sistemlerini köklerinden sarsacak davada, dağları kendilerine mesken eyleyen, bu uğurda gözlerini kırpmadan bedenlerini siper eden binlerce yiğit genç yüreğin yaşamlarıyla beslendi bu kavga.. Ve bu kavganın bir yanı da hep kadınlar oldu.. Tıpkı 24 -28 Kasım’da Aliboğazı’nda düşmana karşı partizanca çatışarak şehit düşen Zilan (Esrin Güngör), Özlem (Hatayî Balcı) ve Ekin (Gamze Gül Kaya) gibi… Onlar yeri geldi kadına yönelik şiddete, devletlerin kadın düşmanı politikalarına karşı alanlarda sloganlarını haykırdılar, kadınları örgütlemeye çalıştılar, yeri geldi zindanlarda hak gasplarına karşı bedenlerini açlığa yatırdılar, yeri geldi dağlarda düşmana karşı silahlarının son mermisine kadar partizanca savaştılar… Egemenlerin yazdığı tarihin bütün inkârlarına rağmen, onlar her daim kavganın tam ortasında, “Mücadelemiz onurumuzdur!” diyerek yer aldılar.
Ölümsüzlüğe uğurladığımız 12 kızıl karanfilden Yetiş Yalnız yoldaş, Avrupa’da yaşadığı süreçte, Fransa’da ATİK’in yürüttüğü çalışmalar içinde yıllarca aktif yer almış özverili, emektar, azimli, mütevazi yoldaşlarımızdandı. O; hiçbir işten kaçınmayan, üstlendiği bütün görevleri de büyük bir özveri ve titizlikle yerine getirmeye çalışanlardandı…
ENİLKOM içinde, halkların uluslararası mücadele ağının örülmesi çalışmalarının tanıdık fedakâr yüzü, gençlik çalışmalarının örgütlenmesi ve ileri taşınmasında uzun yıllar emek harcayanı idi…. Kültür Sanat dalında sazının tınıları, berrak sesi ile tüm yeteneklerini seferber etmiş, Yılmaz Güney’in “halkın sanatçısı, halkın savaşçısıdır” doğru sözünü, layığı ile yaşamının her alanına taşıyandı…
Kısacası O; devrimci kalmanın çok zor olduğu bu kaygan zeminli Avrupa topraklarında, emperyalizmin toplumu kendi girdabına çekerek eritmeye çalıştığı bütün yoz kültürüne karşı, devrimci ahlâk ve yaşam tarzını yaşamının her alanında diri tutarak, partizan kişiliğin temsilcilerinden olmuştur.
Sevgili yoldaşlar; değerli dostlar;
Yetiş yoldaşı anmak demek; onun ATİK çalışmalarının hemen bütün mevzilerine kattığı emeği büyütmek ve bizlere devrettiği, emek/ demokrasi/ ataerki karşıtı eşitlik mücadelesini daha ileri mevzilere taşıyabilmek ve anti-emperyalist, anti-faşist direnişi yükseltmek demektir… Bu görev, bugün tüm yakıcılığı ile önümüzde durmaktadır…
Avrupa’da genel olarak işçi sınıfı ve ezilenlerin yaşam standartlarının her gün biraz daha kötüye gittiği, işsizliğin /yoksulluğun her gün biraz daha büyüdüğü, gençlerin eğitim hakkına erişimleri daha zorlaştığı, kadına yönelik şiddetin ve cinsiyet ayrımcı politikaların giderek daha yaygınlaştığı, özellikle de göçmenlere yönelik ırkçılığın ve şövenizmin büyütüldüğü ve hemen bütün Avrupa’da son seçimlerde sağcı hükümetlerin işbaşına geçtiği bir süreçte; emek mevzilerimizi güçlendirmek, genişletmek ve anti-emperyalist, anti-faşist direnişi yükseltmek zorunluluğumuzdur…
Yetiş yoldaşın ve tüm şehitlerimizin bizlerden beklentisi, onların bıraktıkları yaşamın bütün alanlarındaki mücadele alanlarını doldurmamız olduğu bilinciyle kavgaya sarılmamızdır…