Zarife Koçgiri/Amude: Yade Saliha’dan (Saliha anne) habersiz kuş uçmaz Amude’de. Her şeyden haberi vardır. Gizlemek mi… İmkansız! Yıllardır biriken tecrübesinin ağırlığı vardır gövdesinde. Baktığında bilirsin, anlarsın “çok görmüş, geçirmiş” diye. O kadar görmüş ki kızı şehit düştüğünde herkese örnek tavırları ile kalmış akıllarda…
– Kendinizden bahsedebilir misiniz?
– Adım Saliha Ezo Mistefa. Amudeliyim. 55 yaşımdayım. 7 çocuğum var. Evliyim. Okula gitmedim.
– Aile ve bireysel olarak siz Yurtsever Hareketi nasıl tanıdınız?
– Net tarih hatırlamıyorum, ama ortalama 30 yıldır hareketi tanıyoruz. Eşim bir gün Kuzey Kürdistan’da isyan eden öğrencilerin buraya geldiğini söyledi. Eğer eve gelirlerse onları içeri almamı söyledi; ama devrimi ve devrim düşüncesini tanımıyordum. Bir erkek gelecek ve eşim evde yokken onu içeri alacağım. Bu önceden çok ayıptı. Eşim bu konuda bir sıkıntı olmadığını söyleyince, ben de “tamam” dedim. Aynı akşam geldiler ve tanıdık da çıktılar. Amudeliydiler. O süreçten sonra hareketi tanıdık ve çalışmalara dahil olduk. Çocuklarım çok küçük olmasına rağmen çalışmayı bırakmadım. Toplantılar örgütlüyorduk ya bir kadro arkadaş gelip toplantı yapıyordu ya da önderliğin konuşmalarını dinliyor ya da izliyorduk.
– Çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
– Devrimden sonra ilk önce mecliste yer aldım. Mecliste Sulh Komitesi’ndeydim. Sulh Komitesi, mahkemeden önce devreye giren bir komitedir. Taraflar arasındaki herhangi bir anlaşmazlık durumunu mahkemeye ihtiyaç olmadan anlaşma sağlamak için çalışmaktadır. Bir süre bu komitede çalıştıktan sonra komite ile birlikte Öz Savunma Gücü çalışmalarına geçtim ve hala o çalışmadayım. Her iki çalışmayı da birlikte yürütüyorum. Bu çalışma, halkın kendi öz gücüne yaslanarak kendisini korumasını amaçlar. Bu çalışmaya ilk başladığımda silah kullanmayı bilmiyordum; fakat sonra öğrendim ve öğrettim. Öz savunma gücü olarak halka kendilerini savunmaları için esas olarak öz savunma fikrini kavratmak için eğitim vermekteyiz. Çünkü silah kullanımı teknik bir şeydir; fakat o silahı neden ve kime karşı kullanacağını, yani öz savunmanı hangi koşullarda yapacağını bilirsen o kadar verimli olursun. Yani düşünce ve eylem birleşimi. Aynı zamanda öz savunma gücü olarak şehirde devriye atıyoruz. Herhangi bir ihtiyaçta yerimizi alıyoruz.
– Abdullah Öcalan komploya uğradığı zaman ne hissettiniz?
– Çok büyük bir acı hissettik. Çünkü bize ülkemizi yani Kürdistan’ı ve özgürlüğü öğretmişti. Esasında bize başka bir yaşamı sunmuştu. Kürt ulusunun önderi uluslararası bir komplo ile tutuklanmıştı; fakat o tutuklandıktan sonra hem önderliği özgürleştirmek hem de Kürdistan’ı özgürleştirmek için daha çok çalıştık. H. Cihat vardı. Önderlik komploya uğradığında kendisini yakarak bu komploya karşı Amude’de bir eylem gerçekleştirdi. Şimdi Amude’de onun eylem yaptığı yerin ismi H. Cihat’ın ismidir. Şehit Cihat Alanı. Şehit Cihat gibi birçok arkadaş o dönem feda eylemi gerçekleştirdi. Biz onların yolundan dönmedik. O süreçten sonra faaliyete daha güçlü sarıldık.
– Ortadoğu’da bir kadının dışarı çıkıp çalışması, erkeklerle mecbur da olsa muhatap olması vb. her açıdan zordur. Çalışmalara katıldığınızda ailenizden ya da çevrenizden herhangi biri-birileri size engel olmaya çalıştı mı?
– Eşim ya da ailem değil, ama etraftaki komşular faaliyet yürüttüğümü bilmedikleri için dedikodumu yapıyorlardı. “Neden sürekli dışarı çıkıyorsun? Ne işin var?” gibi sorular soruyorlardı. Çünkü sizin de dediğiniz gibi toplum bir kadının o kadar çok dışarı çıkmasına alışkın değil ve hemen bir yafta yapıştırıyorlar. Tüm o laflara rağmen çalışmalara devam ettim ve bugünlere geldik.
– Rejim döneminde siz çalışmalardayken rejim askerleri size baskı uyguluyor muydu?
– Devlet istihbaratı bir köylümüz vardı. Bizim nerede-kimlerle toplantı yaptığımızı biliyordu ve gelip bana söylüyordu. “Bırak bu işleri, tutuklanacaksınız, devlet büyüktür…” gibi şeyler söylüyordu. Ben sonuna kadar inkar ediyordum. Sonra oğlumu alıp bıraktılar. Üzerimizde çok baskı kurmaya çalıştılar; fakat baskılara rağmen ne hareketi ne de faaliyeti bıraktık. Tabi devlet de bizi bırakmadı.
– Bilindiği kadarıyla Amude’ye DAİŞ hiç gelmemiş ve savaş olmamış; fakat rejim savaşsız çıkmış bu nasıl gelişti, anlatabilir misiniz?
– Devrimin ilk başlarında biz zaten bazı kurumlarımızı oluşturmuştuk; ama rejim hala buradaydı. Bir gün iki arkadaşımızı gözaltına almışlardı. Biz de oturma eylemi yaptık ve arkadaşlarımız bırakılana kadar eylemimize devam edeceğimizi söyledik. Bir arbede oldu ve biz rejim askerlerini aldık. Sonra görüşmeler oldu ve halkın rejimi burada istemediği rejimle herhangi bir savaş durumunun da istenmediği anlatıldı ve sonra rejim Amude’den çıkarıldı. Giderken bütün kurumlarını yakmak istediler; ama biz müsaade etmedik. Sonra meclis oluşturmak istedi arkadaşlar; meclisimizi seçimle oluşturduk, ben de içinde yer aldım. O zaman daha komünler oluşturulmamıştı. Genellikle Halkevi üzerinden faaliyet yürütüyorduk. Bir süre sonra bütün kurumlarımız oluşmaya başladı.
– Esad Rejimi dönemi ile Demokratik Özerklik Sistemi dönemi arasında nasıl farklar var ve kadının önceki dönem durumu ve konumu ile bugünkü durum ve konumunu değerlendirebilir misiniz?
– Biz rejim döneminde kör, sağır, dilsizdik. Rejimin baskısı altında eziliyorduk. Şu anda Demokratik Özerklik Sistemi ile birlikte kültürümüzü, kimliğimizi yaşıyoruz. Özellikle kadın kanunlarının toplumun ilerlemesinde çok büyük bir payı var. Bunda da önderliğin payı büyüktür. Önderliğin ve şehitlerin emeğini ve mirasını koruyabilmek ve geliştirebilmek için kadınların daha çok öne çıkması gerek. Çünkü kadınlar toplumun öncüsüdür. Erdoğan topraklarımıza saldıracağını söylüyor. Biz de direneceğimizi söylüyoruz. Kadınlar topraklarını işgalcilere bırakmayacaklar. Nasıl ki Kobane’de direndiysek ve Kobane’yi vermediysek, bir avuç toprağımızı dahi işgalcilere vermeyeceğiz. Bedel ödeyerek edindiğimiz haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz.
– Şehit Sema yoldaştan bahsedebilir misiniz?
– Şehit Sema zaten biz yurtsever bir aile olduğumuz için hareketi tanıyordu. Devrimin başlangıcında öğrenciydi ve gençlik faaliyetlerine katıldı. Sonra Amude Gençlik Sorumlusu oldu. Bir süre sonra akademide eğitim aldı ve hemen akabinde katılım kararı aldı. Elbette ki aile olarak biz üzüldük fakat kararının arkasındaydık. Kararlı olup olmadığını, koşulların zor olduğunu anlattık; ama o kararında net olduğunu söyledi ve katıldı. Katıldıktan bir süre sonra onu görmeye gittim. Çok iyiydi, bilinçlenmişti. Görevlendirmesi Afrin’e oldu. Afrin’e gitti yaklaşık 4 yıl kaldı ve sonra TC Afrin’e saldırdı. Biz de o saldırı sürecinde canlı kalkan olarak Afrin’e gittik. Şehit Sema’yı da orada gördüm ve en son görüşümdü. Sadece on dakika. Biz Afrin’den döndükten birkaç gün sonra da şehit haberini aldım.
– 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşırken bir kadın, bir şehit annesi ve bir yurtsever olarak özelde Ortadoğu ve Kürdistan kadınlarına ve dünyadaki bütün kadınlara ve ezilen halklara ne söylemek istersiniz?
– Bütün kadınlar ve ezilen halklar özgürlük mücadelesi etrafında birleşsin, işgalcileri yenelim ve kendimize özgür bir dünya yaratalım.