Komünist önder İbrahim yoldaş katledilmesinin 45. yıldönümünde çeşitli etkinliklerle anıldı. Bu etkinliklerin ön plana çıkan çalışmalarından birisi 19-20 Mayıs Cumartesi-Pazar tarihlerinde Partizan, Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ve Yeni Dünya İçin Çağrı tarafından düzenlenen sempozyumdu. Etkinliğin oldukça verimli geçtiği hem kurumlar hem de katılımcılar tarafından yazılı ve görsel medyada ifade edilmişti keza.
Bu ve benzeri etkinliklerde ön plana çıkan olgu Kaypakkaya’nın 68 kuşağı içerisinde komünist bir önder olarak kopuş sağlamasıydı. Ki bu doğru ve isabetli bir tespittir. Kaypakkaya’nın komünist bir önder olarak ortaya çıkışı onun ulusal sorun, Kemalizm, sosyo ekonomik yapı, parti anlayışı vs. pek çok ön açıcı teziyle dile getirildi.
Kanımızca Kaypakkaya’da bu yönler çok önemli olmakla birlikte asıl onu belirleyici ve kurucu önder yapan onun yöntemidir. Bu yöntem sayesinde o komünist tezlerini ileriye sürmüştür. Bu nedenle takipçileri olarak bizler onun yöntemine odaklanmak zorundayız. Bunu gerçekleştirip onun yöntemini kavradığımız oranda onun gerçekten takipçileri oluruz. Bu bizleri her türden gerici yaklaşımdan, özellikle de onu kutsal bir aziz mertebesine çıkartıp putlaştıran ve gerçekte onun hiç kavramayanlardan kalın çizgilerle ayıracaktır.
Kaypakkaya’nın şapkası altına sığınanlara: “Kral çıplak”!
Kaypakkaya’yı değişmez bir dogma olarak kavrayanlar gerçekte ona en büyük zararı vermektedirler. Proletarya Partisi’nin son olarak yaşadığı darbeci tasfiyecilik, ideolojik özünü küçük burjuvazinin dünya görüşünden almakla birlikte Kaypakkaya’nın komünist tezlerini anın emrettiği koşullara uygulamak yerine deyim yerindeyse “kızıl bayrak” sallayarak kızıl bayrağa saldırmaktadır. Konumuz bu olmadığı için geçiyoruz. Sonuç olarak darbeci tasfiyeci anlayışla her türlü kriminalize etme pratiğine rağmen Proletarya Partisi içinde iki çizgi mücadelesi verilmeye çalışılmış ve sonuçta bu grup Proletarya Partisi’nden kopmuştur. Artık herkes kendi devrimci görevlerine yoğunlaşmakla karşı karşıyadır. Bizim yaklaşımımız budur ve bu politikayı izleyeceğiz. Proletarya Partisi ve faaliyetçilerine yönelik her türlü deşifrasyonu, düşmana ihbar etmeye varan açıklamaları, şiddet pratiklerini elbette unutmuyoruz ve hafızamıza not ediyoruz.
Yaklaşımımız tamamen halkın ve devrimin çıkarlarıyla ilgilidir. Meseleye her zaman bu açıdan yaklaştık. Bu gerçeğe işaret ediyor oluşumuz Kaypakkaya’yı komünist önder yapan ve ileriye sürdüğü tezlerin günümüzde halen geçerliliğini koruyor oluşu onun meselelere diyalektik materyalist bakış açısıyla bakmasındandır. Pratikte devrimci olması, gerçeği olgularda arama ilkesine sahip çıkmasıdır. O her şeyden önce pratikte devrimcidir ve bütün yaşamına bu gerçeklik damga vurmuştur. Kaypakkaya bayrağını sallayarak onun tezlerini değişmez birer dogma olarak karşımıza çıkarıp, kendi küçük burjuva dünya görüşleri ve yaşam tarzlarını Kaypakkaya şapkasının altına saklayanların günümüzde bize saldırmalarının nedeni budur. Kaypakkaya’nın yöntemine sahip çıkılmış, gerçek olgularda aranmış, pratikte devrimci olunmuş ve tam da bu nedenle “krala çıplak” denilmiştir. Bu yapıldığı içindir ki kolektifimiz darbeci bir saldırıya maruz kalmıştır.
Ne Kaypakkaya aziz ne de metinleri kutsal!
Kaypakkaya’nın gerçeği olgularda arama ve pratikte devrimci olma özelliği onun komünist kimliğinin özü ve özetidir. Diğer tüm tezleri bu öz üzerinden yükselmiştir. Bu nedenle günümüzde Kaypakkaya’nın gerçek anlamda takipçisi olmak demek, onun gerçeği olgularda arama pratikte devrimci olma ilkesine sıkı sıkı sarılmak demektir.
Bu komünist duruş sayesinde Kaypakkaya bütün kitle hareketleriyle ilişkilenmeye çalışmış, hareketin içinde yer almaya özen göstermiş ve gittiği bütün faaliyet alanlarında somut koşulların somut tahlilinden hareketle gerçeği olgularda aramıştır. Bu yöntemi sayesinde de günümüzde halen geçerliliğini koruyan tezlerini ileriye sürebilmiştir.
Örneğin Kaypakkaya öğrenci gençliğin akademik-demokratik mücadelesi içinde yer almış, işçi sınıfının 15-16 Haziran direnişine katılmak için direnişi haber alır almaz Ankara’dan yola çıkmış, Trakya’da Değirmenköylülerin toprak işgali eylemine katılmış, gittiği faaliyet alanlarında bölge tahlilleri yapmıştır. Bu örnekler bize Kaypakkaya’nın yöntemine, gerçeği olgularda arama ve pratikte devrimci olma tarzına dair net bir fikir vermektedir. Bu sayede Kaypakkaya Kemalizm, ulusal sorun, devlet çözümlemesi, sosyo ekonomik yapı, parti anlayışı vb. gibi pek çok konuda bizlere komünist dünya görüşünün ülkemiz topraklarında ilk kez -Osmanlı döneminde kimi gelişmeleri ve M. Suphilerin kısa pratiğini saymazsak- tam anlamıyla ortaya çıkışına imza atmıştır. Bu öz üzerinden yükselmiştir. Bu nedenle günümüzde Kaypakkaya’nın gerçek anlamda takipçisi olmak demek onun gerçeği olgularda arama, pratikte devrimci olma ilkesine sıkı sıkı sarılmak demektir.
Günümüzde Kaypakkaya’nın takipçileri olarak bizlerin onun katledilmesinden neredeyse yarım asır sonra halen onun tezlerine kutsal birer metinmiş gibi yaklaşımları ona vurulan en büyük kelepçedir. Üstelik bu kelepçe kendi küçük burjuva dünya görüşünü ve yaşam tarzını maskeleyip, kolektifi de buna uygun bir şekilde konumlandırmaya çalışarak yapılmaya çalışılırsa bu tehlike daha büyüktür.
Dolayısıyla günümüzde Kaypakkaya’nın gerçekten mirasçısı olmak demek onun temel tezlerini papağan gibi tekrarlamak değildir. Bir yandan bunu yapıp diğer yandan ise Kaypakkaya’nın tezleri doğrultusunda konumlanmamak onun ileriye sürdüğü tezlere büyük bir haksızlıktır. Temel mesele Kaypakkaya’nın diyalektik tarihsel yöntemini kavrayarak gerçeği olgularda arama ve mutlaka ama mutlaka pratikte devrimci olmadır. Pratikte devrimci olmayanın ilerleme ve eskiyi atıp tazeyi alma imkanı yoktur. İçten içe çürür. Sonra da kendi karşıtına döner ve bir ikiye bölünür.
Bu yöntem sayesindedir ki, Kaypakkaya daha ilk yazılarında ilerici gördüğü Kemalizm’i faşizm olarak tahlil edebilmiştir. Bu bizlere bir şeyler anlatmalıdır. Üstelik de Kaypakkaya’nın temel tezlerini ileriye sürdüğü günden günümüze kadar yarım asır geçmişken bu gerçeklik daha yakıcı bir hal almıştır. Bunu ifade etmemiz Kaypakkaya’nın temel tezlerinin günümüzde geçerliliğini yitirdiği anlamına gelmemektedir. Bunun altını özellikle çizmek gerekir. Çünkü Kaypakkaya’nın pratikte devrimci olma ilkesine sıkı sıkı bağlıyız.
Ancak aynı anda bağlı olduğumuz ilke Kaypakkaya’nın gerçeği olgularda arama ilkesidir. Bu ilkeden hareket ettiğimizde ise günümüz gerçekliğinde yaşanan değişimlere gözlerimizi kapayamayız. Birkaç örnek ne demek istediğimizi daha iyi anlatır. Kaypakkaya’nın temel tezlerini ileriye sürdüğü dönemden günümüze Türkiye toplumunda önemli değişimler yaşanmıştır. Kaypakkaya döneminde kadın sorunu olarak tanımlanan toplumsal cinsiyet meselesi bu kadar yakıcı bir hal almamıştı. Benzer şekilde günümüzde köylülüğün demokrasi mücadelesinin bir parçası olan çevre sorunu bu kadar gündemde değildi. Ki bu talepler Kaypakkaya’nın demokratik devrim programının da talepleridir. Yine ulusal sorun bağlamında yaşanan değişmeler ortadadır. Örnekler çoğaltılabilir.
Anlatmak istediğimiz, Kaypakkaya’nın yöntemini izleyip gerçeği olgularda aradığımızda ve pratikte devrimci olduğumuzda, Kaypakkaya’nın temel çelişkilerinin yanında yeni çelişkilerin ortaya çıktığı ve bunlara gözlerimizi kapamamamız gerektiğidir. Bu yapılabildiği oranda Kaypakkaya gerçekten sahiplenilmiş olacaktır.
Çünkü onun yöntemi bunu emretmektedir.
Bir Partizan